Gençlik Örgütleri Forumu (GoFor) olarak, 2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesiyle birlikte LGBTİ+’ların, kadınların ve gençlerin haklarına yönelik yürürlüğe konan politikalara dair bir tutum belgesi hazırladık. Bu belge, “Aile On Yılı” söyleminin yalnızca bir temenniden ibaret olmadığını; aksine, toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan sistematik müdahalelerin zeminini oluşturan bir siyasal program olarak hayata geçirildiğini ortaya koyuyor.
Tutum belgesini okumak için tıklayın.
Belgede, LGBTİ+ karşıtı söylemlerin eğitimden sağlığa, medyadan ceza hukukuna kadar farklı alanlarda somut uygulamalara dönüştüğü, bu uygulamaların yalnızca belirli bir gruba değil, tüm toplumsal farklılıklara yönelik dışlayıcı ve baskıcı politikaları beslediği vurgulanıyor. Kadını yalnızca annelikle tanımlayan, LGBTİ+’ları kriminalize eden ve aileyi heteronormatif bir yapıya indirgeyen bu yaklaşımın, toplumu belirli kalıplara göre yeniden şekillendirmeyi amaçladığı ifade ediliyor.
Haklara karşı norm bozumu, bedenlere karşı tahakküm
Tutum belgesi, 2025 yılı itibarıyla TBMM gündemine gelen iki ayrı yasa teklifini mercek altına alıyor. Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı taslak ve HÜDA PAR tarafından sunulan teklif, insan hakları kavramlarını çarpıtarak LGBTİ+ varoluşunu suç kapsamına almayı hedefliyor. “Aile bütünlüğü” ve “eşitlik” gibi kavramlar kullanılarak yürütülen bu strateji, belge tarafından “norm bozumu” olarak tanımlanıyor. Bu düzenlemeler, LGBTİ+’lara yönelik hak temelli savunuculuğu dahi cezai yaptırım tehdidiyle bastırmayı amaçlıyor.
Belge, transların hormon terapisine erişiminin de sistematik biçimde kısıtlandığını, hormon ilaçlarına getirilen reçete zorunluluğunun ekonomik eşitsizliklerle birleştiğinde bu hizmeti erişilemez hale getirdiğini vurguluyor. Bu uygulama yalnızca bir sağlık politikası tercihi değil, aynı zamanda bir varoluş mücadelesine yönelik yapısal bir müdahale olarak değerlendiriliyor.
Medyada sansür, kampüslerde baskı
Tutum belgesinde yer verilen bir diğer önemli başlık, HÜDA PAR’ın RTÜK düzenlemeleriyle LGBTİ+ temsillerinin medya alanında görünmez kılınmak istenmesi. “Toplumsal cinsiyet eşitliği” ifadesinin yasadan çıkarılması ve LGBTİ+ içeriklerin “teşvik ve propaganda” sayılması yönündeki teklif, yalnızca ifade özgürlüğüne değil, gençlerin kamusal temsiliyet hakkına da doğrudan tehdit oluşturuyor.
Üniversite kampüslerinde ise LGBTİ+ topluluklarına ve Onur Haftası etkinliklerine yönelik sistematik yasaklamalara rağmen direniş devam ediyor. ODTÜ, Hacettepe, Sabancı ve Galatasaray gibi birçok kampüste kolluk kuvvetlerinin baskısına rağmen gerçekleştirilen etkinlikler, “makbul aile” söylemine karşı gençlerin sürdürdüğü direnişi ve dayanışmayı gözler önüne seriyor.
Ne talep ediyoruz?
Bu belgeyle yalnızca bir durumu belgelemiyor; aynı zamanda açık bir mücadele çağrısı yapıyoruz. Aile kavramının devletin ideolojik araçlarından biri haline getirilmesine, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayan politikalara ve LGBTİ+’ların varoluşunun sistematik biçimde bastırılmasına karşı çıkıyoruz.
LGBTİ+’ların, gençlerin ve kadınların temel haklarının güvence altına alınması için şu talepleri yineliyoruz:
- Nefret söyleminin ve cezasızlık politikalarının son bulması,
- Hormon terapisine ve sağlık hizmetlerine eşit ve erişilebilir biçimde ulaşımın sağlanması,
- Örgütlenme ve ifade özgürlüğünün anayasal güvenceye kavuşturulması,
- LGBTİ+ karşıtı yasa tekliflerinin geri çekilmesi,
- Eğitimde, medyada ve kamusal alanda LGBTİ+ temsiliyetinin desteklenmesi.
Hazırlayan örgütler:
- İklim Öncüleri
- Kaos Gey Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği
- Nilüfer Kent Konseyi Gençlik Meclisi
- Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği
- SALT Gençlik Derneği
- Üniversiteli Kuir Araştırmaları LGBTİ+ Dayanışma Derneği